İlçelerimiz
İpek yolu üzerinde Suriye ile sıfır noktasında bulunan Nusaybin, Dicle Nehri ile Fırat Nehri arasındaki havzanın yani Mezopotamya'nın kuzeyindedir. MÖ 4500 yıllarında Subarular tarafından kurulan şehir, MÖ 3000 yıllarında Sümer kralı Lugazakis tarafından “Nırbo” olarak adlandırılmış ve Çağ-Çağ deresinin batısında yeniden inşa edilmiştir. Tarihi boyunca yukarı Mezopotamya'nın en büyük şehri olmuştur.
Kuruluşundan Sümerlerin yıkılışına kadar (MÖ 2850) Sümer imparatorluğuna bağlı kalmıştır. MÖ 2850-2300 yılları arasında Akadlar, MÖ 2300-2060 Yılları arasında Akad-Sümer imparatorluğu, MÖ 2060-1800 yılları arasında Babilliler, MÖ 1800-1305 yılları arasında Mitanniler, MÖ 1305-715'te Asurlular, MÖ 612-330 Yılları arasında Medler ve Persler, MÖ 330'da Selefkuslar (Selevkoslar), MÖ 130-MS 50 yılları arasında Partlar, sonra da Romalıların hakimiyetine girmiştir. MS 637 yıllarına kadar şehir sürekli Romalılar ile Sasaniler arasında el değiştirmişti. MS 637 yılında İslam orduları hakimiyetine giren Nusaybin, sıra ile Emeviler, Abbasiler, Mervaniler, Eyyubiler, Selçuklu Hanedanı, MS 1258'de Hulagu hanın eline geçmiş, daha sonra Karakoyunlular, Artukoğulları ve Akkoyunlular, daha sonra da 1516 yılında Osmanlı İmparatorluğuna geçmiştir.
Nusaybin'in ilk kurulduğundaki adı bilinmemektedir. Ancak Sümerler döneminde “Nırbo” denilmiştir.
Babilliler buraya Armis veya Nisibis, Huri-Mitaniler Nabila, Kenge, Nas-ü-bina, Asurlular Meppin-Suba, Romalılar Antimosya, Süryaniler Nasibina-Sarbo, Sasaniler Ahvaz, Araplar Nasibeyn, Kürtler ise Nisebin, Cumhuriyet döneminde de Nusaybin demişlerdir.
Nusaybin en parlak dönemini MÖ 130 ile MS 637 yılları arasında yaşadı.
Hristiyanlığın yayılması ile ilçede her türlü eğitim veren bir fakülte kurulmuş ve yak. 2000 öğrenci burada eğitim görmüştür. En parlak dönemini Mor Efrem döneminde yaşayan okulun, bir yönetmeliği de vardı.
Nusaybin, onu Kamışlı şehrinden ayıran Suriye-Türkiye sınırının kuzey tarafında, düz bir alana kurulmuştur. Çağ Çağ Deresi her iki yerin içinden akar. Doğudaki Cudi Dağı’nın Nuh'un Gemisi'nin karaya oturduğu yer olduğu rivayet edilir. Hatta Nusaybin’den bazı kişilerin gemiyi aramak için gittikleri anlatılır